“Ya Bir Gün Kavanoz Kapakları Biterse?” Şeyma Çekici’nin yazdığı, fırından yeni çıkmış, sıcacık ekmek tadında 10 öyküden oluşmuş bir kitap. Kitabı okumak için elime aldığımda hava buram buram sonbahar kokuyor, hafiften yağmur yağıyordu. Ben de çay, battaniye ve kitap üçlüsünün eşliğinde öykülerin derinlerinde kaybolmayı becermiştim. Okurken ani bir heyecanla ayraç bulma çabasına girişerek kitabı kapatıp bir kenara koydum. Hemen sonra edebiyatla yakından ilgili bir dostumu aradım ve bir okur olarak zihnimde canlanan sahneleri kâğıda dökmeyi, kitabı tanıtmak için zihnimde tasarladığım projemi aktardım. Dostum ne dese beğenirsiniz? “Bu şekilde bir tanıtımın çok orijinal olacağını düşünüyorum. Eminim ortaya çok güzel bir çalışma çıkacak. Merakla bekliyorum.’’ Böyle dostlar eksik olmasın hayatlarımızdan. Artık hiçbir bahanem kalmadığına göre aklımdakileri kâğıda dökme zamanı.

Tanıtmak iyice tanımaktan gelir; hâliyle analiz etme ve dikkatli okuma becerisi gerektirdiği için kalemimi alıp kendimi daha çok vererek okumaya devam ettim. Sonra bir kez okumak yetmez diyerek tekrar okudum. Kitabın her sayfası altı çizilmiş cümlelerle dolu olunca artık yazma vaktinin geldiğine karar verip işe koyuldum. Diğer yandan da saatlerce ve büyük bir zevk içinde resimlerinin çizimleri ile meşgul oldum. 1

Altı çizilmiş cümlelerin çokluğuyla ve her sayfasına not iliştirilmesiyle yıpranmış olan bu kitap, içindeki her öykünün verdiği umutla canlılığını koruyor. Şeyma Çekici, bu eserinde de kendi tarzını hissettiriyor. Her öykünün kahramanı kendi hayatında zorlukları aşma çabasında oldukları hâlde hiçbirisi ümidini yitirmiyor. Yeri geliyor öykülerin ana karakterleri umut oluyorlar, yeri geliyor umut ara karakterler tarafından yardıma koşuyor. Yazarımız da bu konudaki ince dokunuşunu dikkatli okuyucuların fark etmesine bırakarak; “Kendini yalnız hissedenlere ve umuda ihtiyacı olanlara…’’ mesajıyla kitabına başlıyor ve “Umut, iyi ki var!’’ başlıklı öyküyle sonlandırıyor.

Yazar, “Ya Bir Gün Kavanoz Kapakları Biterse?’’ öyküsünde sizi samimi, meşgalesi başından aşkın, hayatın anlamını mutfaktaki başarısında bulan, konserve yapmayı hayatın enerjisi olarak gören Menekşe Hanım’la baş başa bırakıyor. Nice Menekşe Hanımları göz önünüze getirip üzülmeye başlamışken Muharrem Bey karakteriyle, birbirine tutunan sadık yaşlı çift portresi oluşuyor sonra. Menekşe Hanım da tatlı üslubuyla; “Bundan gayrı Muharrem bana hiç gül almadı ama koca bir poşet kapak aldı!’’ diye aralarındaki derin sevgiyi dile getiriyor.

Tatlı mı tatlı yaşlı çiftimizi ele alır da gençlerin evlenememe sorununu ele almaz mı yazar? Gitgide büyümekte olan sosyoekonomik problemlerden biri, evlenmeden önce kız tarafının bitmeyen alınacaklar listesini bitirmeye çalışmak ve beraberinde gelen türlü türlü sıkıntılar… Adem karakterindeki damat adayımızın çektikleri ve bitti dediği anda açılan kapılar… Hayal kırıklığı, çaresizlik ve umut üçlemesine şahit olacaksınız.

“Ben Seni Korurum.” insanın duymak istediği bir vaat. Bunu alzheimer hastası olan ve senelerdir küs kaldığınız babanızdan duyduğunuzu farz edin. Durum değişir. Kitap bu öyküde okurlarına “Geç kalmayın, bazen gurur geç kalmışlığın pişmanlığını ömür boyu yaşatır.” diyor. Aynı zamanda bu öykü, köy ortamında hiçbir haberin gizli kalmadığının ve “El âlem ne der?” utancının nasıl kalıcı yaralar açtığının hikâyesi. Kısaca örf ve âdetlerin öyküsü…

Örf ve âdet demişken, köyden şehre akmakta olan hayatların trajikomik öyküsüyle devam eder yazar. Zeynep’in “Alt katta komşu mu varmış?” diye hayret ve şaşkınlık dolu sorusu, köyde büyümüş ve şehir ortamındaki yalnızlığa adapte olmaya çalışan tüm Zeyneplerin hikâyesi. Öyle ya, şehir demek kocaman binalarla ve “komşu” kavramından mahrum kalabalıklarla dolu hayatların özeti…

“Hem Yara Bandı Hem Yara” öyküsünde “Soru sormanın sınırı vardır.” diyor yazar. Bu öyküyü okuyan herkes, dilerim ki çocuksuz olanlara; “Eee, ne zaman çocuk düşünüyorsunuz?” diye sormayı bırakırlar. Belki de bu kalıptaki tüm sorular, soru sorma “kültüründen” kalkar bundan sonra, ne dersiniz?

Bir tüp çikolata genç kızın kalbini fethetmeye yeter mi? Ataerkil kültüründe büyüyen ve varoluş sebebi “Belki bu sefer oğlan olur!” beklentisiyle gerçekleşmiş bir “Son Gül” hikâyesi düşünün. Bir tüp çikolata, çocukluk arzularının toplamı hâline gelir. İşte “Sütlü Çikolata Aklımda”, tüm Songüllerin sevgi ihtiyacını içinde barındıran bu öykünün adıdır.

Kitabın sonlarına gelirken “Ah kızım, düğünler kavuşma yeridir derler ama bana sadece ayrılık getirdi…” diyen Şennur Hanım’ın yine “Umut, İyi ki var!” cümlesiyle hayallere dalarsınız. O zaman bol umutlu okumalar diyelim mi?

——————————————————————————————————————————————————–

1 Resimlerin çiziminde teknik ve bolca motivasyon açısından yardımını eksik etmeyen Ayşe Merve YAĞMUR’a çok teşekkür ederim.