Zamanın, insan hayatında ne kadar önemli bir yeri olduğunu düşünmek bile gereksiz. Yapılan bütün faaliyetlerin önü ve arkası var. Hayattaki her şeyin öncesi ve sonrası mevcut. İşte bu noktada her bir insan ferdi, bu dünya hayatına önceden belli olduğuna inandığımız bir zaman aralığında yaşamak için geliyor. Ömür denilen zaman parçasında, doğumun ardından, çağırması kolay olsun diye bir isim veriliyor kendine. Başkalarından farklı olsun diye, kendine has ömrünü yaşasın diye. 

Böylece her insan evladı, içinde neşet ettiği toplumun âdetleri, dilleri, inançları, içtimai konumları, aile büyükleri ve ümitleri gibi farklı saiklerle bir ad sahibi oluyor. İnsanlar, kimi zaman isimlerinin manasına münasip şahsiyette olurken kimi zaman da adının anlamından değişik bir kişilikle hayat sürebiliyor. Bu yazıda isimlerin manaları veya ne denli çeşitli oldukları hakkında değil; isim verme ve türetme âdetleri ile zamanın, bunları farklı açılardan nasıl çeşitlendirdiği üzerinde durulmuştur.

Türk toplumunda anne ve babalar, evlatlarının yaşadıkları hayatları süresince iyi bir adla anılmasını ümit ederler. Bu düşünceyle bazıları oğullarına Adıgül, Adlı, Adıyahşi, Adıgün, Adınur, Adıvar, Adısultan, Adıyaman, Adsoy, Adıgüzel, Adıbelli, Adıbey ve İsmican, İsmiyar, İsmibey gibi namlar koyarlar. Kız çocuklarına ise Esma, İsmihan, İsminur, İsmigül ve İsmisultan adları yaygınca verilmiş/verilmektedir. Anne ve babası yoksa veya ad koyacak kimsesizlere adsız konulduğu görülür.

Halk arasında çocukların aileye katılma sıraları da onlara birer ad olur. İlker ve İlkan birinci sırada doğan erkek evlatlar için iken Soner ise en son dünyaya gözlerini açan tekne kazıntısını anmak içindir. Kız çocuklarına gelince onlarda İlknur, İlkben, İlkiz, İlkin bir numaralı kız çocuğunu anlatırken Sonnur ve Songül ise adı üstünde son kız evladı tesmiye eder. Araplar ve Arapça, Türk örf ve ananelerini, İslamın kutsal kitabı vesilesiyle derin tesir altında bırakmıştır. Mesela; Vahid birinci oğlan, Vahide birinci kız çocuk olurken Saniye ikinci ve Rabia da dördüncü kız evladı ifade eder. Bu isimler, kök manalarına çok bakılmadan halkımız arasında çokça kullanılır. 

Önceki evlatlarından kayıplar yaşayan aileler, sonraki doğan yavrularına ömürlerinin uzun olması arzularını Durmuşali, Durmuşcan, Durdu, Durkut, Dursune, Dura, Duracan, Durak, Dural, Duran, Duranay, Duraner, Duransoy, Durantekin, Duray, Durcan, Durhan, Durkadın, Durkaya, Durkız, Durmuş, Dursun, Erdur, Erduran, Erdurdu, Erdurmuş, Erdursun vb. uzun bir listeyle inandıkları Yaradan’dan dilerler.

İnsanımızda çocukları olduğunda, doğduğu zamana bağlı isimler üretilmesi yaygındır. Tabii verilen ismin kulağa hoş gelmesi ve az çok bir manasının da olması muhakkaktır. Başta devrin büyük siyasi hadiselerinin etkisi görülür. Mesela Barış Manço, ismini harp zamanında doğduğundan almıştır. Diğer taraftan toplumumuzda içinde yaşanılan dönemin sevilen devlet adamı, sanatçı, kanaat önderi ve sporcuların isimlerinin verilmesi de âdettendir.

Mevsimler, aylar, günler ve gün içindeki vakitler de isim vermede önemli yer tutar. Bahar ve İlkim, ilkbaharın başlangıcında doğanlara verilirken yaz başında hayata gözlerini açanlara Yazgülü denir. Erkış, kış mevsiminin ilk günlerinde, Kardelen ise son günlerinde doğanlara isim olur. Hazan, Güz ve Güzay adları, sonbaharda dünya hayatına başlayanlara namdır. Ereken, Ekin, Yonca, Başak gibi isimler, ses ahenginin yanında faaliyette olunan faslın çeşidinden ötürü de kullanılırlar.

Doğduğu aya göre Muharrem, Recep, Şaban, Ramazan, Safer, Nisan, Eylül, Ekim, Kasım, Hilal, Hilalî isimlerini veririz yeri geldiğinde. Hatta ayların takvimdeki sıralamasında ilk sırada olursa başlangıcı anlatsın ve ne zaman doğduğu belli olsun diye İlkay, zıddı hâllerde de Sonay konulur. İlkay isminin yeni doğmuş aya nispeten de verildiği vardır. 

Çocuklar, doğdukları günün Bayram, Cuma ve Kadir gibi millî ve manevi bir gün veya Yeniyıl ve İlkgün gibi sene ile yılın ilk günü olması bakımından da isim sahibi olurlar. Son olarak gün içerisinde doğduğu vaktin sabah erken saatleriyse Şafak, Ergüder, Ergül, Ergülen, Ergüler, Ergün, Ergünay, Ergüner, Ergüneş, Ergüney, Erışık, Erte ve o günün aydınlık olmasına göre yahut gündüz doğmalarına nispeten Günel, Gün, Günaç, Günak, Günal, Günalan, Günalp, Günaltan, Günaltay, Günan, Günana, Günay, Günaydın, Günbatu, Günbay, Günbek, Günbey, Günçağ, Günçe, Günçiçeği, Günçiçek, Gündal, Gündaş, Gündemir, Günden, Gündeniz, Günder, Gündeş, Gündoğan, Gündoğar, Gündoğdu, Gündoğmuş, Gündöndü, Gündüz, Gündüzalp, Gündüzbey, Gündüzhan, Günebakan, Güneç, Günel, Güner, Güneral, Güneralp, Güneray, Güneren, Günergin, Güneri, Günerim, Günerkan, Günerman, Güneş, Güneşen, Güneşhan, Güneşhanım, Güney, Günfer, Güngör, Güngörbey,  Güngördü, Güngören, Güngörmüş, Güngöze, Güngül, Günhan, Günışık, Güniz, Günizi, Günizli, Günkan, Günkaya, Günkurt, Günkut, Günkutan, Günkutlu, Günmutlu, Günnar, Günnaz, Günnur, Günol, Günsav, Günsel, Günseli, Günsenin, Günser, Günseren, Günsili, Günsu, Günşah, Günşen, Günşıray, Güntan, Güntekin, Günten, Güntimur, Güntöre, Güntülü, Güntürk, Güntürkün, Günvar, Günver, Günyaruk, Günyeli, Günyıl, Günyol, Günyüz gibi okuması bile oldukça uzun süren ve geceleyin dünya serencamesine başlayanlar için Kamer, Yıldız, Tarık, Çolpan ile Dolunay’dan müteşekkil dilimizde oldukça zengin bir isim hazinesine sahibiz. Burada halkımızın er ve gün kelimelerinden birçok terkip ürettiği görülüyor ki bu hâl, bize geleneğin ne kadar kadim ve menşur olduğunu gösterir.

Görüldüğü üzere çok farklı vesilelerle binlerce farklı şahıs ismimizden dikkate değer bir kısmı, zamana nispet edilerek üretiliyor. Zaman, birçok değişik yönüyle insanlara ve topluma şekil verirken şahıs adlarımıza da önemli bir kaynak oluyor. İsimlerimizin tamamı olmasa da birçoğu zamanla büsbütün iç içe.