Çeviri: İbrahim TÜRKHAN

İhtiyar kadın, her gün sabah bu eve süt getirirdi.

“Kızım, kapıyı aç! Süt getirdim.” diyerek dış kapının deliğinden içeriye bakan ihtiyar kadın, on yaşlarındaki kızın kapıyı açmayacağını bilse de geldiğini bilsin diyerek sesini biraz yükseltip seslenir, bu arada sıcaklığı dışarı vuran evin içine bakmaya devam ederdi. Bu sırada kızın koşarak gelip kapıya yaklaşmadan arka tarafta beklediğini hisseder; bundan memnun bir şekilde, ağzını sıkıca kapattığı süt kabını kapının yanına bırakarak yoluna devam ederdi. 

Kız, kadının arkasından pencereden bakardı. Büyüklerine saygıyla eğilen yeni gelinler gibi, beli bükülmüş olan ihtiyar kadın köşeyi dönene kadar bekler; o, gözden kaybolduktan sonra koşarak gidip kapının önündeki süt kabını alırdı. Bundan dolayı kız, süt getiren kadının simasını bir kere bile görmüş değildi. Bazen o gecikecek olsa pencereye fazla yaklaşmadan, saklanır gibi yaparak geleceği tarafa bakınırdı. Eğer ihtiyar kadın ortalıkta yoksa pencereye iyice yanaşır, onun köşeden dönerek geldiğini görür görmez de fark etmesin dercesine pencerenin önündeki koltuktan aşağı atlardı. 

Her nedense bu ihtiyar kadını annesinin her zaman anlattığı masallardaki “Ayda yaşayan ihtiyar kadına” benzetirdi. Ayın, dolunay olduğu günlerde dikkatli bakınca üzerindeki lekeler, gerçekten de kum sayan kadına benziyordu ya. Kız, o masalı dinlediği zaman, bazen o kumları tek tek sayıp bitirdikten sonra hemen dünyaya gelir diye korktuğu da olurdu. Sonraki zamanlarda o ihtiyar kadının, dünyaya gelip küçük kardeşi için haftada 5-6 gün evlerine süt getiriyor olsa gerek, diye hayal de ediyordu.

Bu arada ihtiyar kadının üzerindeki elbise, sarı kumaştan yapılmış olduğu için yürüdüğü zaman güneş ışıkları değdikçe parıldar, farklı bir şekilde altın yaldızla süslenmiş gibi görünürdü. Demek ki ihtiyar kadın o rengi çok seviyor olmalıydı. Kim bilir?

Bugün ihtiyar kadın oldukça gecikti. Bu vakitlerde süt içen küçük kardeşi ağlamaya başladı. Kız ne yapacağını şaşırdı. 

Babası, sınır birliğinde görev yapıyordu. Bundan dolayı sınıra yakın olan bu köye taşınalı 3-4 ay kadar bir süre olmuştu. Babası, çoğu zaman sınır boyundaki binalarda kaldığı için annesi ve küçük kardeşiyle birlikte evde üç kişi yaşıyorlardı. Kardeşi iki yaşına gelince, aile bütçesine katkı olsun diyerek annesi de bir işe girip çalışmaya başladı. Bu yüzden çoğu zaman sabahın erken saatlerinde işe gidiyor, eve güneş battıktan sonra geliyordu. Kız, dördüncü sınıfta okuyor olsa da annesi gelene kadar küçük kardeşine kendisi göz kulak oluyordu. Onun bu seneki yarıyıl tatili bu şekilde geçti. Tatil bitip okul tekrar açıldığında küçük kardeşini babaannesine bırakacaklardı. 

Kız, sütçüyü merak ederken ağlayan kardeşinin yanına gitti. Kendisini büyümüş gibi görerek, her zaman yaptığı gibi, annesinin yaptıklarını taklit edip onu susturmaya çalıştı. Odadaki sobaya yaklaştırmamaya çalışarak karnını doyurup üzerini değiştirdi. Annesi 30 kilometre kadar uzakta çalıştığından çok erken gitmesi gerekiyordu. İşe başladığı günlerde, bu kadına her gün süt getirmesini tembihlemişti. Bu sebeple kızın hayatı her gün sabah saatlerinde evlerine süt getiren ihtiyar kadının gelip gitmesine göre şekillenir gibi olmuştu. Bu köy, şimdilik onun için yabancıydı. Sınıf arkadaşlarıyla henüz çok sıkı arkadaşlık kurabilmiş değildi. Bu büyük köyde kendi evlerine gelen yolun, sadece o ihtiyar kadının geldiği yol olduğunu düşündüğü de olurdu. 

Fakat her gün aynı saatlerde geldiği o yolda, bugün ihtiyar kadın oldukça gecikti. Kız, daha fazla beklemeden, hazırladığı kaynar suyun üzerine süt kabında kalan az miktardaki sütü ekledi. İçine parçaladığı ekmekten de biraz döküp eritilmiş tereyağı da ekledikten sonra yavaş yavaş kardeşine yedirdi. Kendisinin içten içe korktuğu o ihtiyar kadının gelmesini bu kadar isteyeceğini hiç düşünmemişti. Karnı doyan küçük çocuk az sonra uykuya daldı. 

Bunu fırsat bilen kız, süte kendisi gitmeye karar verdi. O, aceleyle hareket ederken, annesinin giderken götürdüğü süt kaplarını bulamadığı için dolaplara, çekmecelere bakmaya başladı. Sonunda üst rafların birinde, dışında küçük çiçek motifleri olan melamin kabı görünce sevinerek aldı ve hızlı adımlarla dışarı çıktı. 

Gece boyunca yağan kardan dolayı her taraf bembeyaz örtüyle kaplıydı. Böyle bir beyazlığı kim uğraşırsa uğraşsın yapması imkânsızdı. Kız, soğuğa alıştıktan sonra kendinden önce geçmiş olan insanların iziyle oluşan yoldan, bir iki defa annesiyle birlikte önüne kadar gittiği sütçü kadının evine doğru yürümeye başladı.

İkiye bölünerek örülen saçını, aceleyle giydiği kırmızı renkli montunun üzerine çıkardıktan sonra bembeyaz kardan kamaşan gözlerini birkaç defa açıp yumarak gideceği tarafa doğru bakındı. Güneşin ısıtmayan ışıklarını, kirpiklerinin arasından sanki gözlerine hücum edip onunla oynamak ister gibi hissetti. Onunla kendini çok fazla meşgul etmeden, oğlağın burnuna benzeyen burnunu yukarı kaldırdı. Birkaç defa derin nefes aldıktan sonra hızlı adımlarla yürümeye başladı. 

Sütçü kadının evine yaklaşınca, sokağın başından itibaren o tarafa doğru adamların gittiğini fark etti. Ne olduğunu merak edip biraz daha ilerleyince evin önünde bir boz üy (Kırgız çadırı) dikilmekte olduğunu gördü. Sağa sola koşturan insanların yanı sıra, evin bahçe kapısının önüne dizilerek sessizce bekleyenler de vardı. Kız biraz merakla, biraz ürkerek çadırın yanına kadar yaklaştı. Çadırın kapısının üzerinde güzel bir kadın fotoğrafı duruyordu. Kadının fotoğrafını anneannesine benzetti. Onu özlediğini hatırladı. 

Bu sırada 2-3 kadın, çadırın girişine yaklaştı. Tam da o sırada çadırın içinden “Anaam, anam! Ayım, güneşim, anacığım! Bizi bırakıp da gittin mi? Canım anaam!” şeklindeki feryatlar arasında yüksek sesle ağlama sesleri duyuldu. İçeriden ve dışarıdan birbirine karışan ağıtlar, feryatlar küçük kızın bir kulağından girip öbür kulağından çıkarken başını döndürür gibi oluyordu. Kız, daha önce görmediği bu manzara karşısında ne yapacağını bilemez bir hâlde ortalıkta dikilip kalmıştı. O sırada çadırdan çıkan ve orta yaşlara yakın bir kadın, küçük kızı görünce: 

“Aa, annem size her gün süt getiriyordu, değil mi? O, bugün vefat etti! Kabını bana ver. Bundan sonraki günlerde sütü gelip kendiniz alın. Bizim vaktimiz olmaz, tamam mı kızım?” diyerek kızın elindeki kabı alıp bahçe kapısından içeri girdi. 

Küçük kız, çadırın kapısının üzerindeki anneannesine benzeyen fotoğrafın, şu her zaman korktuğu ihtiyar kadına ait olduğunu anladı. Fotoğrafa yeniden baktı. Kadının gözleri kızın gözlerine dikildi. Kız, bu sefer ondan korkmadı. Aksine oldukça yakın biri gibi içinden üzüldü. Bu sırada içeriden elinde süt kabı olduğu hâlde deminki kadın çıktı. Kızın eline tutuşturduktan sonra telaşlı hâliyle geri döndü. 

Ortalığı kaplayan ağıt ve ağlama seslerinden biraz ürken küçük kız, çeşitli düşünceler içinde evlerinin yolunu tuttu. Hayatında ilk defa ölüm ile ömür arasında ne tür şey yaşandığı konusunda düşünceler geçti aklından. Az önce çadırın önünde gördüğü manzara, etrafı kaplayan yeni kar misali, aklından yeni düşüncelerin geçmesine vesile olmuştu. “Demek ki insanlar ölünce böyle oluyormuş!” diye düşündü. Artık annesinin masallarından dinlediği ve kendi zihninde canlandırdığı “Aydaki ihtiyar kadın”ın, herhangi bir tehlikesi olmayan bir masal kahramanı olduğunu anladı. 

Bu düşünceler içinde ilerlerken bir anda ayağı kayan küçük kız, elinde sıkı sıkı tuttuğu süt kabının düşmesine engel olamadığı gibi kendisi de birlikte yuvarlandı. Bembeyaz süt, kaşla göz arasında bembeyaz karlara karışarak gözden kayboldu. Kız, olduğu yerde oturup kaldı ve uzaktan az da olsa kulağa gelen ağıt sesleri arasında ağlamaya başladı. Aslında o, süt için ağlamıyordu. Küçük kardeşinin karnını annesi gelene kadar bir şekilde doyururdu. Küçük kız, her gün hemen hemen aynı saatlerde evlerinin kapısını çalarak, şefkatli sesiyle süt getirdiğini söyleyen ihtiyar kadının artık gelmeyecek olmasına ağlıyordu. İhtiyar kadın, az önce kara karışan beyaz sütle birlikte bir daha geri dönmeyecek şekilde kaybolmuştu.

Cumagül BARKTABASOVA

1975 yılında Kırgızstan’ın Narın Bölgesi Tiyan-Şan ilçesi Taşbaşat köyünde dünyaya gelmiştir. Isık Göl Üniversitesi Kırgız Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olduktan sonra gazetecilik yapmaya başlamıştır. Çeşitli gazetelerin bölge temsilciliği, bazı kurumlarda basın sözcülüğü yapmıştır. “Dilim Aytat” (Gönlüm Söyler) isimli şiir ve nesir eserlerinden oluşan bir kitabı vardır.

  

Айдан түшкөн кемпир

Жумагүл БАРКТАБАСОВА

Кемпир бул үйгө күнүгө эртең менен сүт көтөрүп келе турган. 

-Балам, ач эшикти, сүт алып келдим, кагылайын,- деп ичкери жакты каалганын тешигинен шыкаалаган байбиче тестиер кыз үй ичинен эшик ачпай турганын сезсе да, кыз анын келгенин билсин деп, үнүн бийик чыгара жылуулук көзгө үйлөп турган үйдүн ичин карайт. Кыз чуркап келип, эшикке жолобой каалга тарапты карап катып калганын көрөт да, ыраазы болгондой бөтөлкөгө куюлуп, оозу бекем жабылган сүттү каалганын жанына таштап артка кайтат. 

Кыз аны айнек аркылуу гана аркасынан көрчү. Бели бекчейип жүгүнгөн келиндердей эңкейип катып калган кемпирди аркасынан узата карап, анан гана эшик алдында жаткан бөтөлкөнү алып, ичкери кирип кетчү. Андыктан, кыз кемпирди такыр эле бет маңдайынан, жакындан көргөн эмес. Кээде ал кечиккенде терезеге жакын барбай, боюн алысыраак кармап, акырын карачу. Анан ал жакын жерде көрүнбөгөнүн билген соң, айнекке жабыша калып ал келе жатканын алыстан көргөндө, байкап калбасын дегенсип, терезенин жанындагы олтургучтан секирип түшөр эле. 

Эмнегедир, ушул кемпирди апасы айтып берген жомоктогу айда жашаган кемпирге окшото берет. Айда карарып көрүнгөн так чындап эле кум санап олтурган кемпирге окшош эмеспи. Ошол жомокту уккан соң кыз кээде ал ошол кумдун ар бир күкүмүн санап бүтсө эле жерге жетип келчүдөй коркуп да кетчү. Кийин ошол кемпир күнүнө бир маал жерге түшүп, анын бөбөгү үчүн сүт таштап кеткендей туюла берет.

Анан калса байбиченин кийген чапаны сары барчадан болгодуктан, жалтырап, күнгө чагылышып, алтын менен шөкөттөлгөнсүп көрүнөт. Башындагы жоолугу да сары, таянган таягы да саргыч тартып, атайлап ушул өңдү жактырып тандап алгандай туюлат. Балким, чындап эле ошол өңдү жактырар, ким билсин?

Бүгүн кемпир көбүрөөк кечикти. Күндө бул маалда жаңы бышкан сүт ичкен кичине бөбөгү ыйлай баштады. Тестиер кыз эмне кыларын билбей калды. 

Атасы чек арада иштегендиктен, ушул айылга көчүп келишкени 3-4 ай гана болгон. Ал көбүнчө кызматта болгондуктан, апасы, бөбөгү үчөө жашачу. Кичине иниси экиге чыкканда, апасы тамак-ашка тыгын болсун деп, жумушка кирип алды. Ал таң атпай жумушка кетип, кеч кирип калганда келет. Кыз өзү 4-класста окуса да, ал келгенче бөбөгүн карап үйдө. Анын бул жолку кышкы каникулу ушундай өттү. Окуусу башталса, апасы бөбөгүн тайенесине жеткирмек. Кыз бул ирет түйшүк тартканы менен, бөбөгүнө өтө жакындай түштү. Өзүн каадалуу киши сезип,  токтолуп да калды. Инисин апасы какшап айтып кеткендей, бөлмөдөгү жылыткычка жакын жолотпой ойнотуп, курсагын тойгузуп, кийимин которуп койгонго жарайт. Апасы мындан 30 чакырым алыс жерге барып иштегендиктен, өтө эрте кетет. Андыктан, бул кемпирге күнүгө бир маал жаңы саалган сүт алып келип берүүнү суранган экен. Анан эмнегедир, ушул учурдагы жашоосу ага да байлана түшкөндөй болду. Бул айыл ага чоочун. Классташтары менен да жакшылап достошо элек. Ушу чоң айылда алардын үйүнө ушул кемпир келип кетчү гана жалгыз жол бардай туюлат.

Бүгүн болсо ал кечигип жатат. Кыз аргасыздан кайнак сууга идиштин түбүндө калган кичине сүттү куюп,  кылаңгыр чайга нан чылап, сары майдан салып, суутуп, бөбөгүнө берди. Өзү корккон бул кемпирди ушунча зарыга күтөм деп эч убакта ойлобосо керек. Курсагына бир нерсе барган бала кайрадан уйкуга кетти. 

Ушул учурдан пайдаланып кыз сүткө өзү бармай болду. Шашкалактап жатып, сүт куюлуп келип, кайра апасы аркылуу жеткирип турган бөтөлкөлөрдөн бирин таппай калды. Бир аз буйдала түшүп кыдырекей тизилген идиштердин арасынан кичинекей гүлдөрү бар сыр идишти көрүп сүйүнүп, аны ала сыртка чыкты. 

Теребел ак жамынып, түндө жааган карга көмүлгөн табият тазара түшүптүр. Мындай тазалыкты эч ким кол менен жасай албас. Кыз эшикти акырын жаап, бирин-серин киши басып, таптала түшкөн жалгыз аяк жол менен кемпирдин үйүн көздөй жөнөдү. 

Экиге бөлүнүп өрүлгөн чачын шаша кийген кызыл чыптамасынын сыртына таштап, апакай, кичине жүзүнө жарашкан бото көздөрүн жүлжүйтө чала ачып, карга чагылышкан жарыктан уяла бара турган үй тарапты бир карап койду. Күн жебеси узун кирпиктеринин арасынан буйтап өтүп, көзүн кытыгылап, атайлап аны менен ойноп, тамашалагансыйт. Ага да көңүл бөлбөй, улактын тумшугундай кичине мурдун өйдө көтөрүп, таза абаадан кенен жутуп алып бат-бат кадам таштап бара жатты. 

Эмнегедир, байбиче жашаган үйдүн алдында боз үй тигилип туруптур. Айланасында кодулаган эл. Кыз  тапталган жол менен боз үй түбүнөн өттү. Анда болсо татынакай аялдын сүрөтү илинип турат. Аял тайэнесине да окшоп кетти. Эрксизден аны сагынганын эстеди. 

Бир кезде боз үйгө 2-3 аял жакындап, анан боз үй ичинен “Апакайым, айым, күнүм, апакем ай, бизди таштап кеттиңби?”,- деп ыйлаган муңдуу үн чыкты. Аны коштогон ый, кошок кыздын бир чыкыйынан кирип, экинчи чыкыйынан чыгып кеткендей туюлду. Кыз селейе эмне кылар айласын таппай туруп калды. Ошол кезде боз үйдөн чыгып келе жаткан келин аны көрүп:

-Апээй, апам силерге сүт жеткирчү эмес беле, ал киши каза болуп калбадыбы, катыгүн. Келе, идишиңди, мындан кийин өзүң эле келип тур, менин сага сүт жеткиргенге убактым болбойт,-деди да, кыздын колундагы идишти алып үйүнө кирип кетти.

Эми ал боз үйдөгү тайэнесине окшогон аял баягы өзү коркуп жүргөн кемпир экенин түшүндү. Ал сүрөттү дагы бир жолу карады.  Кареги карекке кадала түштү. Кыз бул жолу андан корпой, тескерисинче, жакын адамдай аны өтө аяп турду. Аңгыча келин үйдөн чыгып, колундагы сүт куюлган идишти берип, шашкалактай боз үйгө жөнөдү. 

Кыз ый менен кошоктон кулагы тунгансып, ар нерселер оюна келип, үйүн көздөй бет алды. Ал өлүм, өмүр тууралуу биринчи жолу ойлонду. Мунун баары ага жаңы жааган кардай жапжаңы сезим тартуулап турду. “Капырай, ажал деген кандай коркунучтуу!” деп ойлонду. Эми ал айдагы кемпир коркунучсуз жомоктогу бир каарман экенин түшүндү. 

Кыз ошондой миң сан ой менен баратып, тайгаланып жыгылып түшү. Колундагы идиши бекем кармаганга болбой, көмөрүлө түшүп, аппак сүт ак кар үстүнө жайылганга үлгүрбөй, бир заматта сиңип жок болду. Кыз жерге олтурган калыбында тиги кошокчуларга кошулуп ыйлап жатты. Ал сүткө ыйлаган жок. Бөбөгүнүн курсагын бүгүн эмне кылса да тойгузмак. Бирок, кыз ага бир маал келип, жагымдуу үнү менен эркелете чакырган кемпирди кайрый алмак эмес. Аны жерге сиңип кеткен сүттөй кайра кайтаруу мүмкүн эмес эле…