Var olan her şeyin zihinsel kavramlarla izah edilebileceğini, dilin düşüncelerin iletilmesinde araç olduğunu kabul eden Platon felsefesi ile aynı çizgide bir kuram geliştiren Chomsky (Altınörs, 2012), dilin yaratılıştan gelen yeteneklerle öğrenildiğini izah etmişti. Bu düşünce Aristoteles’in seslerin ruhtaki düşüncelerin sembolleri olduğu fikrini destekler mahiyette idi. Buna göre insan zihni, doğuştan boş bir levha olmaktan çok öte belli bir program alt yapısına sahip işlemci gibidir. İnsanın genetik olarak kanat değil de kol sahibi olması gibi dil yetisi de doğuştan genetik olarak vardır. 

Dilin kullanılması ile ilgili olarak Chomsky’nin ileri sürdüğü önemli iki kavram derin yapı ve yüzey yapıdır. Derin yapı zihne, ruha, düşünceye ait olan dil yapısını ifade eder. Bu yapıda, sözün nasıl şekilleneceği, hangi anlamda kullanılacağı ve söz diziminin nasıl olacağı gibi dile ait şekillenmeler kısa süre içinde programlanır ve dışa yansıtılır (Chomsky, 2011, s. 197). Yüzey yapı ise derin yapıların çeşitli aşamalardan geçerek dışa vurumudur. Chomsky, “Görünmeyen Tanrı görünen dünyayı yarattı.” örnek cümlesi ile derin ve yüzey yapıyı örneklendirir. Bu cümlede üç farklı soyut hüküm vardır. Bu hükümler yüzey yapıda yoktur. Zihinde oluşan bu hükümler şunlardır: Tanrı dünya gözü ile görülmez, dünya kendi başına olmamıştır, onu Tanrı yaratmıştır, dünya bu gözlerle görülür. 

Aslında bu cümle semiyotik açıdan daha farklı anlamlara kapı aralamaktadır. Bu cümle bir gösterge bağlamında incelendiğinde gösteren konumunda olan söz dizimi yani yüzey yapı, barındırdığı anlam dünyası açısından alıcı konumundaki insana bir mesaj sunar. Bu mesaj, derin yapıdaki gösterilen kapsamında bütün ilahi dinlerin özellikle vurguladığı yaratılış gerçeği ve var olan her şeyin sanatkarı olan bir tek Tanrı olduğudur. Bu açıdan dilbilimindeki derin yapı ile semiyotik arasında da sıkı bir irtibat olduğu söylenebilir. 

Dil bir iletişim aracıdır. Buna göre yüzey yapılardaki derin yapı izleri zihinsel anlamlara ulaşmayı, sözün arka planında var olan niyet, hedef, istek gibi duygusal formları anlamayı kolaylaştırır. “İki kapılı bir handa gidiyorum.” cümlesi normal düzlemde söylendiğinde bir şey ifade etmeyecektir. Ancak bu ifadenin Aşık Veysel’e ait bir şiir formunda olduğu anlaşılınca sözün anlam değeri çok farklı yere yükselecektir. “İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece” yüzey yapısında aynı dili konuşanlar için farklı hükümleri okumak mümkündür. Bunlar şöyle olabilir: Dünya bir han gibidir. İnsan yolcudur. Dünya hayatı kısadır. 

Bu noktada bağlam da devreye girer. Çünkü sözün hangi bağlamda söylendiğinin anlaşılması için önemlidir. Toplumsal bir uzlaşı anlamına da gelebilecek olan bağlam, insanlar arası iletişimde olmazsa olmaz bir unsurdur. 

“Nasıl olacak bu işler?” diyen birine “Yakında bir ışık yok.” diye cevap vermek ancak iki kişi arasındaki ortak zihinsel alt yapının varlığı ile olacaktır. Bu basit örneğin ötesinde derin yapıların yüzeye çıkarken anlam kaybına uğraması da Chomsky’nin tespitleri arasındadır. Bu yüzden her okunan veya dinlenen yüzey yapıya ait söz dizimi, derin yapı sahibinin vermek istediği mesajları alıcıya aktaramayabilir veya alıcı ondaki mesajları doğru okuyamayabilir. Burada metnin, metin dilbilimsel açısından uygunluğu da göz ardı edilmemelidir. Çünkü bir metin, tutarlı olma, metinler arası çizgide bir değer taşıma, bir durumu net olarak ifade etme, bilgi verme ve kabul edilebilir olma gibi önemli kriterleri taşımak durumundadır. 

Derin yapı incelemeleri, en yakın görünen insanların dahi iletişim sorunu yaşadıkları konusunda önemli ipuçları verebilir. Zihinsel alt yapı bağlamında iki kişi arasında bağlam zayıf ise yüzey yapının daha sorunlu olacağı bu kuramın bakış açısı ile söylenebilir. 

Derin yapı kuramı aynı zamanda uzun bir süredir varlığını devam ettiren yapısalcı anlayışın parametrelerini de değiştirmiştir. Yapısalcı felsefe, Pavlov’dan başlayan etki-tepki sürecinin deneysel metotlarla Skinner’de sistematik bir konu hâlinde ifade edilmeye kadar devam etmiştir (Altınörs, 2015, s. 218). Ancak Chomsky bu anlayışı genel olarak ret etmiş ve insanın iç dünyasını yok sayarak insan davranışlarını izah etmesini eksik bir çalışma olarak tanımlamıştır. Chomsky bu tezi ile aslında insanın ruhuna inmeyi amaçlamıştır. Dilin edinilmesi, beyin denilen işlemci ile olmakta iken dilin kullanımı, yorumu ve dışa vurumu ise tamamen ruha ait fonksiyonlardır. İşte bu noktada gerçekte var olan ancak geçen yüzyılda Chomsky’nin tespitleri konuşulmaya başlanan derin yapı ve yüzey yapı daha da önem kazanmıştır. 

Chomsky bu düşüncesini sistemleştirirken aslında bir yanda da dilin üreticiliğini göz önüne sermeyi de amaçlar (Müldür, 2016). Dillerin mantık olarak birbirine benzediği, sadece bazı diller itibarı ile kullanılan sembollerin ve söz dizimlerinin farklı olduğu bilinen bir gerçek. Bu açıdan bakılınca bir dili öğrenmenin başka dilleri öğrenme açısından önemli bir avantaj olduğu da günümüz tecrübeleri arasında yerini almıştır. Derin yapıya inen bir dil öğrenimi kendini tamamlamış olarak görülebilir. İnsan yüzey yapıda başladığı dil öğrenimini derin yapıya doğru devam ettirir. Sonra da aynı dili konuşanlarla farklı bağlamlarda iletişim kurabilir. Bu noktada çocuklardaki dil ediniminin ilk zamanlarda mecaz söylemlerden uzak olduğunu ancak derin yapıya ait duygu ve düşünceleri az da olsa algıladıkları hususu ana dili öğrenmede derin yapının öncelikli olduğuna işaret eder.

Chomsky’ye göre dilde anlam ve gramer yapıları farklı işler ve bunların farklı sistemleri vardır. Bu nedenle cümle üretme yetisi yüzey yapıdan çok derin yapıya, zihinsel fonksiyonlara bağlıdır. “Üretici dilbilgisinin söz dizimi (syntax) ve anlamı (semantics) birbirinden ayırmasının temelinde bu ayrım yatar” (Müldür, 2016). Chomsky’nin bu düşüncesini ispat için verdiği “Renksiz yeşil fikirler öfkeli uyur.” cümlesinde ilk bakışta anlam yok gibidir. Gramer olarak doğru olan bu dizim, anlam olarak bir yapıya işaret etmemektedir. Bunu anlamlı kılacak olan da derin yapıdan gelecek bildirimler olacaktır. Yani insan zihninde var olan derin dil yapısı veya mantığı sözün şekillenmesini doğrudan sağlar. Sözde bir sorun varsa ana dil kullanıcısı veya dili iyi bilen biri onu hemen fark edecektir. Akıl yetisini kaybedenlerin harfleri, cümleleri gördükleri hâlde doğru konuşamadıkları, mantıklı ifadeler kuramadıkları ve harflerin diziliminde başarılı olamadıkları bilinir. 

Sonuç olarak Chomsky’nin geliştirdiği yüzey yapı ve derin yapı kuramı, dilin gerçek manada anlaşılması, tanınması ve kullanılması adına çok önemli parametreler içermektedir. Hem toplumsal yapının hem de bireysel yapının sağlıklı ve huzurlu bir şekilde ilerleyebilmesi gerçekte bu yapıların işlerlik kazanmasına bağlıdır. Çünkü bağlamından koparılan, mesaj varlığı yok edilen ve sadece yüzey yapıda bir alışverişten ibaret kalan bir dil kullanımı, anlaşmaktan çok ayrışma ve uzaklaşma sorunlarını da beraberinde getirecektir.

Kaynaklar

Altınörs, A. (2015) Platon’dan Chomsky’e Dil Felsefesi Tartışmaları. Bilge Kültür Sanat Yayınları. 

Müldür, F. (2016). Noam Chomsky’de Üretici Dilbilgisi: Derin Yapı ve Yüzey Yapı Ayrımı. Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, (27), 59-74.

Altınörs, A. (2012). Dile Davranışçı Yaklaşımlara Chomsky’nin İtirazı Üzerine, Karadeniz Dergisi, 14, 65-90.

Chomsky, N. (2011). Dil ve Zihin. (3. Edisyon), (çev. Ahmet Kocaman), Bilgesu Yayınları.