Her insan, zamanın kırık aynasından sızan bir hikâyedir. Yüreğinde kaderin mürekkebiyle yazılmış, gözyaşlarında ıslanmış, dualarla katlanmış ve sessizliğin kabuğunda saklanmış satırlar… Kimi bu hikâyeyi rüzgârlara emanet eder, kimi sancılarını kelimelerin kıyısında dolaştırır da bir türlü dökemez avuçlarına. Bazılarıysa yüreğinin mahzeninde saklar kelimelerini. Ne bir nefes dokunmuştur o cümlelere ne de bir bakış ışığı değmiştir tozlu raflarına.

Fakat hiçbir hikâye ebedî bir monolog değildir. Çünkü kelimeler, bir zihnin aynasında yankılanmadıkça geriye ruhsuz harfler kalır. Bir ses, bir başka sese karışmadıkça anlam eksik kalır. İnsan, içindeki metni çözmek için bir başka insanın şifresine muhtaçtır. Tıpkı bir şiirin, ancak okuyanın soluğunda can bulması gibi… Bir göz, diğerinin derinliğine düşmedikçe satırlar çözülmez; bir kalp, diğerinin ritmine dokunmadıkça beste tamamlanmaz. Ve nedir insanın en büyük trajedisi? Dudaklarda ölen bir ilahi olmaktır.

Sessizliğin Arkeolojisi

Bazı insanlar, yarım bir cümlenin gramer hatası gibi yaşar. Kelimelere sığmayan acılar, bir sesin davetini beklerken dipsiz kuyularda kaybolur. Duyulmadıkça küçülürler. Anlaşılmadıkça silinirler.

Öyle anlar vardır ki insan, kendi varlığının dipnotu olur. Çünkü hikâyesi, başkasının lügatinde yer bulamamıştır. Ama bazen bir bakış, geçmişi yeniden yazar. Bir dokunuş, unutulmuş bir şiiri diriltir. Ve bazı yürekler? Ancak bir başka yüreğin kripteksini kırdığında açılır.

İnsan, ciltleri yıpranmış bir el yazması gibidir. İçinde başkalarının parmak izleriyle keşfedilecek mısralar saklar. Kimi, gözlerinin puslu camında en keskin hakikati fısıldar kimi de çığlıkları susturulmuş  lirik bir şiir…

Bu yüzden karşına çıkan her insanı bir sanat eseri ciddiyetiyle oku! Belki de alnında, kaderin mührüyle damgalanmış bir dize taşıyordur.

Yankıya Hasret Harfler

Bazı kitaplar vardır; zamanın unutulmuş raflarında solmuş, ciltleri çatlamış, sayfaları hüznün sarımtırak rengine bürünmüş… O kitabı açan olmadıkça, içindeki hakikat, bir hayalet gibi gezinen kelimelerde erir.

İnsan da böyledir; hikâyesi paylaşılmadıkça bir eksik, tam duyulmadıkça bir soluk kalır.

Ama bazı hikâyeler ebedî bir suskunluğa mahkûm değildir. İçinde biriken her hece, bir gün hakikatin kürsüsünde konuşmak için sabırla bekler. Bir yürek, o kelimeyi sahiplendiğinde bir destana dönüşür. Bir el, tozunu silip sayfaları çevirdiğinde, insan varlığının manifestosunu yazmaya başlar.

Çünkü insan, bir başkasının ruhunda aksetmedikçe tamamlanmamış bir mısradır. Her ruh, ancak diğerinde kendi yankısını duyduğu zaman var olur.

Bazı hikâyeler, gece yarısı fısıltıları gibi okunur; bazıları şafak vakti ağıtları gibi… Kimi, bir vedanın keskin bıçağını taşır satır aralarında kimi de bir kavuşmanın ballı diliyle… Ama her hikâye? Kendini bulacağı bir yüreğe kavuştuğunda ebedîleşir. Ve bazen tek bir virgül, yıllarca eksik bırakılmış bir cümleyi taçlandırır.

İnsan, İnsanın Aynasıdır

İnsan, tek başına bir taslak gibidir. Bir başkasının nefesinde can bulmadıkça, bir başkasının gözlerinde yansımadıkça eksik bir sanat eseridir. Tıpkı bir heykelin, mermere ruh üfleyen bir usta olmadan taştan ibaret kalması gibi…

Ve bazen en derin yara bile anlatılmamış bir hikâyenin gölgesinde büyür. Ama bir kelime? Karanlığı delen bir meşale… Bir dokunuş? Donmuş bir nehri çözen ilkbahar olabilir. Çünkü insan, ancak başkasının yüreğinde kendi hakikatini okuduğunda bütünlenir.

Bu yüzden hiçbir hikâyeyi önemsiz bir dipnot sanma! Belki de o satırlarda senin hayatının kayıp bir mısrası gizlidir. Hiçbir sessizliği boş bir sayfa sayma! Belki de o sessizlik, senin çözmen gereken en kadim bilmece…

Ve hiçbir yüreğe kör bir kapı gibi davranma! Belki de o yürek, senin dokunuşunla ebedî bir şiire dönüşecek bir sonettir…

Unutma! Her insan, kaderin kaleminden düşmüş bir kitaptır. Kimimiz yarım kalmış bir son. Kimimiz başlamamış bir ön söz… Ama her hikâye, okuyanın gözyaşlarıyla ıslanmadıkça gerçek anlamına kavuşmaz.

Zira insan, insana bir emanettir. Kaybolanlar, ancak başkasının pusulasında yol bulur; kırılanlar, ancak başkasının sabrında onarılır. Ve en gizli acılar? Bazen bir gülüşün gramerinde bazen bir suskunluğun şiirinde saklıdır.

O hâlde yüreklere kütüphane gözüyle bak! Her biri, altın harflerle yazılmış bir başyapıt. Ama o başyapıt? Ancak hünerli bir kalbin elinde açılır.

Belki de sen, şu an farkında bile değilken birinin hikâyesinin son perdesisin. Belki de senin bakışın, bir ömrün anlamını değiştirecek o altın cümle…

Çünkü insan, yalnızca insanla yazılır.