ŞİİR DİLİ: TÜRKÇE

Mehmet Haşim Salihi, Iraklı gazeteci ve yazardır. Yükseköğretim tahsilini Musul Üniversitesinin Jeoloji Bölümünde yapar. Türkçeye ilgisi şarkı ve şiirlerle başlayan M. H. Salihi, zamanla kendisi de Türkçe eserler kaleme almaya başlar. İlk eseri Yurt gazetesinde yayımlanan yazar, bugün Arap ve Türk dillerinde 10 eserin müellifidir. Onun Covid-19 ile ilgili Arapça romanı, Irak’ta Coronavirüs vakası hakkında yazılan ilk roman olur. 

M. H. Salihi’nin faaliyetleri yazı ve kitap çalışmalarıyla sınırlı kalmaz. Bununla birlikte Irak tarihine dair makaleler kaleme alıp konferanslar düzenler. Ayrıca 1 Nisan 2018 tarihinde Kerkük’te radyo kurar ve bu radyo aracılığıyla radyo oyunları ve programlar yazıp sunar. Yazarın son eseri Türkçe bir roman olup hâlen bu kitabı üzerindeki çalışmaları devam etmektedir.  

Mehmet TOPRAK: Sayın Mehmet Haşim Bey! Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?

Mehmet Haşim SALİHİ: Ben Mehmet Haşim Salihi. 07.09.1970 tarihinde Irak’ın Kerkük şehrinde doğmuşum. Babamın mesleği röntgencilik olup devlet memuru olarak çalışıyordu. Annem ise tarih öğretmeniydi. İlk, orta ve lise öğrenimimi Kerkük’te tamamladım. Musul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Jeoloji Bölümünden 1994-1995 eğitim ve öğretim yılında mezun oldum. 

Arapça ve Türkçe basılı 10 eserim var. Son olarak “15 Plakalı Kerkük” adındaki Türkçe romanım üzerinde çalışmalarım devam ediyor.   

M.T: Türk dili sahasında çalışmaya nasıl karar verdiniz?

M.H.S: Türkçe’yi önce şarkılardan ve şiirlerden duydum. Sonra Türk müziğini sevdiğim için türkü sözlerini ve şarkı güftelerini ezberlemeye başladım. Daha sonra kendim de yazmaya heveslendim. Yazdım, çizdim ve nihayet Türkçe yazdığım şiirlerimin gazetede neşredildiğini gördüm. İlk eserim, 1988 yılında, Bağdat’ta Türkçe basılan Yurt gazetesinde yayımlandı. 

M.T: Son eserinizin Türk dilinde bir roman olduğunu ifade ettiniz? Bu konuda bilgi verebilir misiniz?

M.H.S: Yazmanın oldukça önemli olduğuna inanan bir insanım. Zira konuşulanlar savrulup giderken yazılı her şey sonsuza kadar kalır. 

Arapça eğitim görmemize rağmen kendi ana dilimizde de roman yazmıştım. Önce kısa hikâyeler, sonra sahne oyunları ve piyes, daha sonra da roman yazmayı denedim. İlk romanımı Arapça yazdım. Roman, Covid-19 döneminde, Kerkük’teki devlet hastanesinde oksijen bittiğinden dolayı -aralarında kardeşim de olmak üzere- boğularak hayatını yitirenleri ve 26 Temmuz 2021 Salı günü olup bitenleri anlatıyor. Yazdığım bu roman, Irak’ta Coronavirüs vakası hakkında yazılan ilk roman olmuştur. 

Şimdilerde üzerinde çalışmakta olduğum Türkçe bir roman var. Romanın konusu Kerkük hakkında. 1991 senesinin 20 Mart’ında Kerkük, silahlı güçlerin saldırısına maruz kaldı. Bunun üzerine resmen bir hayalet kentine dönüştü. Sivil insanların evleri yağmalandı. Bizim de evimiz yağmalandı hatta aracımız bile çalındı. İnsanlar artık Kerkük’ü terk etmeye başladılar. Oraya yakın bir kasaba olan, Kerkük-Erbil arasında, 30 km uzaklığındaki Altunköprü’ye sığındılar. 8 gün sonra yani 28 Mart günü Saddam’a bağlı ordu Kerkük’ü geri aldı ve Kerkük’ün kuzeyinde olan Altunköprü kasabasına sığınan Türkmenlere büyük bir katliam yaşatıldı.

Irak rejimi Amerika ile anlaşarak yeniden güçlendirildi ve asker önce Kerkük’ü daha sonra Altunköprü kasabasını ele geçirdi. Altunköprü ele geçer geçmez sivil ve silahsız insanlara saldırıldı. Çocuk, kadın, yaşlı ve genç demeden insanlar açık bir arazide kurşuna tutuldular. Böylece 101 Türkmen o olayda şehit düştü. Ben olayı şahsen yaşadım ve birebir detaylarına vakıf oldum. Aklımdan hiç çıkmayan bu acı günleri ölümsüzleştirmek için roman şeklinde yazdım ve olup bitenleri bir kitaba sığdırmaya çalıştım. 

 Genel şartlar gereği basılı kitaplarımı kendi hesabıma bastım ve yaptığım faaliyetlerimin birçoğunun maliyetini kendim üstlendim. Hep zorluklar içinde çalışmalarımı sürdürdüm.

M.T: Irak tarihiyle ilgili birçok makale yazdınız ve konferanslar verdiniz. Bunun yaşadığınız coğrafya ile ilgisi var mı? Bir gazeteci ve yazar olarak tarihe bakışınız nedir? 

M.H.S: Bir gazeteci, herhangi bir olayı kaleme aldığında bir milletin adına yazmış oluyor, o milletin öz geçmişinin bilinmesini sağlıyor.  

Irak, 1918 senesinde İngiliz işgali altına girmiştir. Bu tarihten sonra okuduğumuz tarihlerin birbirini tutmadığının farkına varınca kendim farklı tarih kaynaklarını araştırmaya başladım ve halkımızı gerçek tarih ile tanıştırmak için pek çok makaleler yazıp konferanslar düzenledim. İnsanların bu hususta aydınlatılmasını üzerimize düşen bir sorumluluk olarak kabul ettim. İster Arapça isterse de Türkçe yazdığım makalelerde bu konu üzerinde hep durdum ve durmaktayım.  

M.T: Çalışmalarınız yalnızca yazı ve konferanslarla sınırlı kalmadı. Ayrıca radyo programları hazırlayıp sundunuz. Radyo ve televizyonun sizin hayatınızdaki yeri nedir? 

M.H.S: Radyo, dış dünyaya açılan penceremiz olduğu için onu çok sevdim. Başucumdan eksik olmadı ve radyo dinlemeden uyuduğum gece de neredeyse hiç olmadı. 1999-2002 senelerinde Bağdat Radyosu Türkmence Bölümünde folklor programı sundum. Daha sonra TV programlarını da uydu kanallarından sundum.

Radyo sevdam program sunmakla da sınırlı kalmadı. 1 Nisan 2018 tarihinde Kerkük’te radyo kurma şansım oldu. Bu radyo aracılığıyla programlar ve radyo oyunları yazıp sundum. 

Irak gibi kaoslu ortamlarda radyo oldukça önem arz etmektedir. Zira elektrik olmadığı için iletişim en iyi radyo aracılığıyla sağlanmaktadır. Arabada, iş yerinde ve tarlada insanlara en kolay bir şekilde ulaşılabilir.

M.T: Türkçeyi öğrenmeye ilk başladığınızda yapı ve şekil bakımından sizi zorlayan konu oldu mu?

M.H.S: Türk edebiyatı beni kendine bağladı. Yaşadığımız ülkenin Arap, kültürümüzün de Arap kültürü olmasından ötürü Türk edebiyatında farklı bir güzellik olduğunu sezdim. İnsana ait duygular, Arap edebiyatında olduğundan farklı anlatıldığı için Türkçe’ye bağlılığım daha da arttı. 

M.T: Malumunuz Türk dilinin uzun bir tarihi var. Yüzyıllar süren bir süreçten sonra Türk dili bu seviyeye geldi. Türk dilinin sizi en çok etkileyen yönü nedir?

M.H.S: Birden fazla dilde yazıyorum. Her dilin kendine özel bir yönü vardır. Gramer ve cümle kurmak dilden dile oldukça değişmektedir. Türkçenin de kendine özgü kuralları vardır ve bu özellikleri benim için bir ayrıcalık olmuştur. Türkçeye vakıf olmak için bu hususiyetleri hep aradım ve araştırdım. Geçmişten bugüne Türkçe çok değişmiş. Değişen yönlerinin büyük kısmının olumlu olduğunu bir kısmının da olumsuz olduğunu fark ettim.  

M.T: Türk edebiyatında en çok etkilendiğiniz edipler kimlerdir?

M.H.S: Türk edebiyatına şiir ile başladığım için öncelikle Yunus Emre, Fuzuli, Orhan Veli, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek gibi şairlerin etkisi altında kaldım. Daha sonra Aziz Nesin, Namık Kemal vb. gibi birçok hikâye ve roman yazarını takip ettim.

M.T: Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Türk dili, öğrenilmesi zor bir dil midir?

M.H.S: Yöresine göre Türkçenin öğretimi değişebilir. Öğrencilerin isteklerine göre öğrenme kabiliyetleri de farklı olur. Türkçe’de Arapça kelimelerinin oldukça fazla kullanılması yüzünden, Araplar arasında Türkçe öğrenmenin başkalarına göre daha kolay olduğunu fark ettim. Latin alfabesi ile Türkçenin çok daha kolay öğrenilebilir bir dil olduğunu söyleyebilirim.

M.T: Bu faaliyetlerinizin dışında merak duyduğunuz alanlar var mı? Varsa bunlardan bize bahsedebilir misiniz? 

M.H.S: İlkokuldayken saz çalmaya merak saldım. Benim sazım yoktu ve Kerkük’te de saz fazla satılmıyordu. Amcam, 1978 senesinde yaz tatili için Türkiye’ye gitmişti. Fırsat bu fırsat diyerek kendisinden bana bir bağlama getirmesini istedim. Geri dönmesini sabırsızlıkla beklediğim amcam, bana istediğim hediyeyi getirdi ve düşlerim gerçek oldu. Sazı bir annenin çocuğunu kucaklarcasına kucağıma bastım ve bağlama çalmayı 10 yaşındayken öğrendim. Daha sonra saz ekiplerine katıldım. Irak’ta düzenlenen Uluslararası Babil Festivali’ne, 1992-1993 senelerinde bağlama çalarak katıldım. Bağdat, Kerkük, Erbil vs. illerde yapılan birçok festivalda bağlama çaldım. Kerkük Televizyonu ile Bağdat Radyosunun Türkmence bölümlerinde ses sanatçılarının kayıt yaptıkları türkülerde saz çaldım.

Aslında bir insanın tek bir merak üzerinde odaklanmasını çok daha iyi görüyorum. Tek bir ilgi alanına yoğunlaşan insan mutlaka merakını geliştirmekte ve dikkatini dağıtmadan eser ortaya koymakta daha şanslı olur. Birden fazla konulara merak duyan insan ise tutkuları arasında çoğu zaman dağılır kalır. 

Ben hislerimi bazen hat ve resim sanatıyla aktarıp bazen de müzikle ifade ediyorum. Zaman zaman da sahne oyunları, hikâye ve roman yazarak iç dünyamı yansıtıyorum. Kimi zaman sanat ve kültürün bu dallarının biri, beni diğerinden alıkoymuştur. 

M.T: Türkçenin zenginliği, anlatım gücü ve söz varlığı hakkındaki düşünceniz nedir?

M.H.S: Türkçe zengin bir dildir. Orta Asya’dan Avrupa kıtasına kadar geniş bir coğrafyada konuşulan Türkçe, zenginliğini bir kez daha artırmıştır. 

M.T: Yurt dışında Türk dili sahasında yapılan araştırmaları yeterli buluyor musunuz?

M.H.S: Irak’ta Bağdat Üniversitesi başta olmak üzere Türkçe okutulan bütün üniversitelerde nitelikli tezler hazırlanmaktadır. Bunun yanında yazarlar da Türkçe hakkında iyi sayıda kitaplar ortaya koymuşlardır. Tabii ki yeterli olmadığını düşünüyorum ancak iyi bir miktarda olduğu da bir gerçek. 

M.T: Türkçeyi yeni öğrenenlere neler tavsiye edersiniz?

Türkçeyi öğrenmek isteyenlere tavsiyem çokça dinlemektir. Önce kulak, sonra dil. Türkülerdeki sözleri, “Arkası Yarın” radyo tiyatrosundaki seslendirmeleri ve sesli öyküleri dikkatlice dinlemek ve kelime fonetiğine vâkıf olmak. Daha sonra sesli okumak ve Türkçe kurallarına göre cümle kurmak.  

M.T: Türk edebiyatı, dili ve dolayısıyla kültürü Irak’ta yeterince tanıtılıyor mu?

M.H.S: Evet, çok iyi tanıtılıyor. Müzikten sinemaya, tiyatrodan TV dizilerine kadar birçok yayınlar, Türkçenin adına iyi bir propaganda vesilesi olmuştur. 

M.T: Türk dilini öğretme sürecinde öğrencilerin en çok zorlandığı, anlamada sıkıntı çektiği konular hangisidir?

M.H.S: Arap öğrencilerinin karşılaştığı sıkıntıların başında sesli harflerin çıkarılmasıdır. Zira sesli harfler, Türkçe’ye özel olup başka dilde olmadığı için öğrenciler başta zorlanırlar. Bunun yanında ö-u-ü gibi ünlü harflerin arasındaki farkı çok zor öğrenirler. 

M.T: Türk dilini vasıflandırsaydınız nasıl bir sıfat kullanırdınız?

M.H.S: Bir cümleyle Türk dili bir şiir dilidir. 

M.T: Değerli Hocam! Son olarak, vakit ayırıp bizimle röportaj yaptığınız için Helezon dergisi adına size çok teşekkür ederiz.

M.H.S: “Türkçenin İzini Sürenler” projesinde bana da yer verdiğiniz için ben de size teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.